Köşe Yazıları / MUSTAFA KOÇ


Nereye kadar?

Koca koca şirketler. Koca koca adamlar. Koca koca binalar.
Dışardan bakıyorsun. Dekor, düzen, görünüş süper. İçeri giriyorsun. Ne gezer.
Görüşeceksin. Hayırlı olsun diyeceksin. Konuşacaksın, dertleşeceksin. Ve ayrılacaksın. Ben deyim yarım saat. Siz deyin bir.
Bekle babam bekle. Beyefendi görüşmede. Ne görüşme bitiyor, ne telefon trafiği.
İşyerinin müdürü var. İdarecisi var. Muhasebecisi var.
İyi de olsun ne çıkar?
Bütün bilgiler patronda. Bütün kararları o veriyor.
Bütün görüşmeleri o yapıyor.
Hem de bakın nasıl?
İçerideki odada birileri. Bekleme salonunda ayrı ayrı diğerleri. Bir onlarla görüşüyor. Daha bitmeden bir de onlarla. Bu arada elemanlar, gelenler gidenler.
Hatta randevum vardı diye içeriye dalmalar. Ayrıca beyefendiden benim de randevum vardı deyip çıkıp gelmeler.
Şaşılacak ne var. Her şeyi en iyi o bilmeler. Öyle ya iş yerini o kurdu. Diğerlerinde kafa olsa onların da kendi işyerleri olurdu değil mi?
Bakarsan Avrupa kültürü almış. Görmüş geçirmiş.
Şık elbiseler, kravatlar, son model arabalar, kollarda güya zamanı gösteren at nalı gibi koca koca saatler.
Bunun adı ne? Görgüsüzlük mü, kibir mi? En azından bu misafirlere nezaketsizlik değil mi?
İyi de nereye kadar? Hadi gelene gidene acımadın.
Kendine de mi acımıyorsun?
Sorarsan koskocaman bir başarı!
Para pul yerinde.
Biraz karıştırsan neler çıkıyor bak derinde.
Aile dağılmış. Çocuklar ayrı kalmayı seçmiş.
Beyefendiye baksan zaten çoktan bitmiş. Ya yemiş kafayı, ya sıyırmış gitmiş.
Yaşayan, emir veren ölü.
Başarının ölçüsü para ise tamam.
Böyle diyorsan. Ne diyeyim, aynen devam.
Diyorsan 'Ben ailem için çalışıyorum. Her şey onlara kalacak'.
O zaman ne olur aynaya bak.
Hiç darılma bana. Vakitlerini biliyorsan gecikmeden kendi kendine ayarla.
Bilemezsen yardım al bir güzel öğren.
Öğrenmenin yaşı yok, kefenin cebi.
Bak gözlerinin kalmamış feri.
Ne milleti üz, ne kendin üzül.
Giden zaman para ile gelmiyor geri.