Köşe Yazıları / MUSTAFA KOÇ


Biraz şükür Yâ Hû

1970’li yıllar ortası. Yer Merzifon’un Çavundur Köyü. Köyde 2 tane çoban (sığırtmaç) bulunur. Birisi inekleri, diğeri danaları güder. Sabah köyden alır, akşama geri getirirler. Haliyle inek ve danaların toplanma yeri ayrı olur.

Genelde evin kadınları veya çocukları sabahları bu toplanma yerlerine inek ve danaları götürür ve çobana teslim ederler.

Haliyle evden bu toplanma yerine gidene kadar, bu toplanma yerlerinde ve hatta buralardan otlamaya giderken de hayvanlar yerlere pisler.

İşte zurnanın zırt dediği yer de burasıdır. Kadınlar adeta bu pislikleri kapmak için yarış ederler. Hepsini bir anda taşıma imkânları da yoktur. Ee ne olacak. Onun da pratik bir çözümü vardır. Hayvan pisliğinin üstüne küçük bir taş koyup onu sahiplenirler. Sonra gelip alırlar.

İşin ilginç yanı kimsenin aklına bu taşı almak, ya da taşlı pisliği sahiplenmek de gelmez. Yokluk içinde bile centilmendir yani Anadolu insanı.

Peki, bu pislikler ne olacak derseniz?

Samanla karıştırılıp, kurutulup tezek yapılır.

Köyün bahçe duvarları da hep kışa hazırlık için tezek kaplıdır.

Köyde kömür yerine tezek kullanılır. Kömürü ya alamazsın ya da az miktar alabilirsin. O da kısa sürede biter.

Eminim birçoğumuzun daha başka böyle hatıraları da vardır. Bende dahası var da.
Bu yazıda bu kadar.

Nerden nereye...

Biraz şükür Yâ Hû.