Adabı muaşeret: Kısaca görgü kuralları demek.
Evde, ailede, okulda, çevrede vs. öğrenilir. İnsanlar kanunlara riayet etmek zorunda oldukları gibi kanuni bir mecburiyet olmadan bu adabı muaşeret kurallarına da dikkat etmek zorundadırlar.
‘’Hiçbir bî-edeb, vâsıl-ı ilallah olamaz’’ demişlerdir. Yani, edebe riayet etmeyen, Cenab-ı Hakk’ın rızasına kavuşamaz demektir.
Yine Yunus Emre Hazretleri de, ‘İlim meclisine girdim kıldım talep, ilim tâ gerilerde kaldı illâ edep illâ edep’’ demişlerdir.
Buraya nereden geldik. Sizden bizden Maalesef ne toplantı adabımız kaldı. Ne misafir karşılama. Ne de konuşma.
Toplantı olur. Çoğu zaman toplantıya vaktinde gelinmez. Gelse bile dinlenilmez. Cep telefonundan başka bir şey ile ilgilenilmez. Hazırlık zaten yapılmamıştır. Toplantı bir sürü gereksiz konuşmalarla devam edip gider ve toplantı böylece biter.
Misafir gidersiniz. Adam bön bön bakar. İyi de Allah’ın kulu. Kalk bir hoş geldin de. Hani misafir sever insanlardık? Nerede misafirliğimiz.
Attaya mı gitti?
Tamam. Herkesin işi gücü başından aşkın da…
Bu kadar mı zor? Gelene bir merhaba demek, güler yüz göstermek, hal hatır sormak. Çay veya kahve ikram edip, güzellikle uğurlamak.
Hem maliyeti ne ola bunun.
Baksan bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı. Hani nerede kaldı? Bu insanlığa sığmaz. Esnaflığa hiç sığmaz. Keskin sirkenin yanında elbette kimse durmaz.
Konuşursun. İşi ile uğraşacakken, başkası ile uğraşmalar.
Gıybet, gıybet, gıybet.
Üstüne de ağız dolusu küfürler.
Çocuk duysa utanır, kadın duysa kaçar.
Yazık. Hem de çok yazık.
Oysaki işi ile uğraşan vezir, kişi ile uğraşan rezil olur.
İnsan örnek olmalı. Ama parayla, pulla, çulla değil.
Para kâğıt. Pul maden. Çul çaput. Hepsi yalan, hepsi boş, hepsi kaput.
Sadece insanlık bâki.
Dertliyim. Ne olur, biraz su ver saki.
Edep ya Hû.