Ne iş yaparsanız yapın. Ne kadar zeki ve çalışkan ve cesaretli olursanız olun. Gideceğiniz yol, iz bir yere kadar.
Çoğu zaman tek başına olmak, pek bir şey ifade etmiyor.
Vücutsuz, elsiz, ayaksız beynin kafanın bir işe yarayamaması gibi…
Bir şey yapabilmek, bir şeyler başarabilmek için yardımcılara ekiplere ihtiyacımız var hep. Sadece ete, baharata ve dönere değil elemana yatırım yapmak gerek.
Öyleyse…
Durmayalım, harekete geçelim basalım zile.
Ki varabilelim varalım biz de gideceğimiz varacağımız menzile.
Neyse…
Uzatmayalım daha fazla konuyu.
Gürbüz Azak Bey bakın bir kıssa ile nasıl özetlemiş meseleyi. Köroğlu geçerken Bolu’yu belki de Mudurnu’yu.
Köroğlu atı üzerinde şöyle bir diklenip, dağ başındaki çobana:
-Çabuk ol, demiş. Bana iki tulum peynir getir!..
Böylesine tepeden bakma suratlı, selâmsız emirlere hiç alışık olmayan çobancağızın işte o an nevri dönmüş, elindeki uzun sopayı fırlattığı gibi, bu ilk defâ gördüğü delikanlıya hışımla dalarak eyer üstünden koparıp yere çalmış. Sonra da göğsüne oturup:
-Anlamadım, demiş. Bir daha de!..
Köroğlu, bu dağ başlarına yalnız geldiğine bin defâ şükürlenip çobana biraz ezikçe bakmış:
-Bırak beni. Ben Köroğluyum!..
Çoban bunu duyar duymaz göğsünden inmiş ve tutup yerden kaldırmış. Silkinmeye durmuşken de Köroğluna şöyle demiş:
-Ağam, sen buralara gelme, nâmın gelsin!
Şimdi siz Köroğlu'nun değil, çobanın yıkılışını düşünün.
Yıllardır rüyâlarından ayırmadığı koçyiğit Köroğlu:
özendiği, onunla cesâretlendiği, hattâ gerektiğinde medet umacağı kişi, Bolu Beyi'ni susta durduran arslan şimdi karşısında; üstündeki tozu toprağı silkelemekte.
Köroğlu bu olayı mutlakâ çabuk unutacaktır. Tek başınayken yenmeğe, yenilmeğe, güreşmeğe alışkın "Rûşen Ali" dir. Elde sazı, ardında yüzlerce atlısı yokken Köroğlu olunmaz. Ne var ki bir garip çobana boyun eğmiştir.