Köşe Yazıları / M. SAİD ARVAS


Ailenin huzur ve saadeti için...

Bugün Evlilik hem erkeği, hem de kadını mutlu eden mukaddes bir beraberliktir. Uzmanlar diyorlar ki:
“Depresyon içindeki bir kadına reçete yazmak istiyorsanız, onu evlendiriniz, çocuk sahibi yapınız. Bir erkeği de mesut etmek istiyorsanız aynı şeyi onun için de yapınız...”
Bugün bilhassa Batı’da insanın cenneti diyebileceğimiz bu sıcak yuva, yani aile hayatı tahrip edilmektedir... Kadın, çalışmak için her gün dışarı çıkınca, başta kendisini, sonra çocuklarını ve diğer aile fertlerini huzursuz etmektedir.
Washington Üniversitesinin araştırması sonucuna göre, Amerika’da evliler arasında depresyon geçiren çalışan kadınların sayısı, erkeklerin iki katıdır.
Kadın zaten zayıf ve nazik bir varlıktır. Ev işleri ve çocukların bakımı ona yetip artarken, bir de dışarıda bir meslek ve memuriyette çalışması onu iyice yormakta ve huzurunu yok etmektedir.
Çalışan anne sabahları çocuklarını terk ederken suçluluk duymaktadır. İçinde bulunduğumuz asırda kadınların evlilikten kaçmalarının belki de en büyük sebebi bu olabilir.
Annenin her gün evi dışında çalışmasından doğan önemli meselelerden biri de çocukların gerekli bakım ve şefkatten mahrum kalmasıdır. Çocukların gıda kadar anne şefkatine de ihtiyaçları vardır.
Genel inanışa göre kadınlar, para kazanmak, dolayısıyla aile ihtiyaçlarını temin için çalışıyorlar. Halbuki yapılan araştırmalara göre çalışan annelerin yüzde 84’ünün asıl gayesi para değil tahsilini ve sanatını kullanabilmenin doğurduğu arzunun tatminidir...
Dinimiz kadının çalışmasına belli şartlar dahilinde ve zorunlu durumlarda müsaade etmektedir. Ailenin, çocukların nafakasını temin etmeyi de erkeğe farz kılmıştır.
Erkekler kadınlardan daha güçlü yaratılmışlardır. Erkeklerin vazifesi para kazanmak, eşinin ve çocuklarının geçimini temin etmektir. Kadının en önemli görevi ise evinde ev işleri ile ve yavrularının terbiyesi ile meşgul olmasıdır.
Erkekler, kadınlara ait bu görevi onlar kadar mükemmel yapamıyorlar. Kadınlar erkeklere nazaran daha şefkatli, daha zarif ve daha hislidir.
Erkekler ev işlerinde hanımları kadar başarılı olamadıkları gibi hanımlar da dışarıdaki çalışma hususunda erkekler kadar elverişli olamazlar.
Kadınlar, iş yerlerindeki bir işe kendilerini ne kadar vermeye çalışırlarsa çalışsın, ev işlerinin kendisine ait olduğu hissini üzerinden atamazlar. O evdeki problemlerine iş yerindekinden daha çok önem verirler.
Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir, fakat yaratılışta eşit değillerdir. Çok farklı yaratılışları vardır. Birbirine muhtaç; biri olmadan diğeri eksik varlıklardır. Yani onlar bir yuvada bütünleşen, birbirini tamamlayan farklı yarımlardır.
İyi bir evlilik, hem erkeğe hem de kadına huzur ve saâdet getiren ve mutluluk veren bir hadisedir. Bu mutluluğun devâmı için kadınlara fazla yük yüklememek gerekir.
Çocuğu dokuz ay karnında taşıması, kendi canından beslemesi, doğurması, doğum zamanında hayati tehlike atlatması ona yetmez mi?
Doğumla da iş bitmiyor, bebeğini emzirmesi, sabahlara kadar başında beklemesi, bakımı ve temizliğini yapması da anneye aittir. Onlardan daha ne istiyoruz?